Derin Bir Ahtır Sarıkamış... Şiiri
Derin Bir Ahtır Sarıkamış...
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Yüzyıl geçse de kabuk bağlamayan bir yürek yarasıdır.
Taşa çalınmasıdır buz tutmuş umutların
Düşlerin kurşuna dizildiği demdir.
Seher vaktine varamayışıdır gece kuşlarının
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Terazilerin ölçemediği acının özgül ağırlığıdır
Dört nala uçuruma koşan bir umarsızlıktır.
Yekpare bir ân’a dönüşmesidir mevsimlerin
Akıl damarı tıkalı idrâklerin kötürüm olmasıdır.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Üçüncü tekil şahıs soğukluğunda bir zemheri...
Acının menzilini vuran bir intizar kurşunudur.
Kendini öğütmesidir köhne bir değirmenin
Yarınların, karlı dağlarda tuz buz olmasıdır.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Devrik cümlelerin devrik hayatlara kaş çatmasıdır.
Gölgelerin bedenlerden daha ağır olabileceğinin kafa karışıklığıdır.
K/anın, vaktin kılcal damarlarında birden pıhtılaşmasıdır.
Genzimizi yakan uzağın evlât kokusudur.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
İnce belli bir bardaktan içtiğim demli bir çayın derin ve yakıcı efkârıdır.
Ufkun, alev renkli şafaklara boyanmasıdır.
Hayat çeşmesinin suyunun bir gün kuruyacağının ete kemiğe bürünmesidir.
Ve aynalarda kalan tebessüm artıklarının silinmesidir.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Hayatın, çekildiği sokaklara bir daha geri dönmeyeceğinin remzidir.
Yalnızlığın alabildiğine kalabalıklaştığı bir Yusuf kuyusudur.
Gecenin nasırlı ellerini sokan zehirli bir akrebin kıskacıdır.
Ve acıdır ve acıdır, tarifsiz bir acıdır.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Yakup'un gözlerini açan bir Yusuf gömleğidir.
Gölgelerin can çekiştiği meçhûl bir fecir vaktidir.
Yarım kalan düşlerin cam ve can kırıklarına karışmasıdır.
Dilinin tutulmasıdır hurufatın gece nöbetlerinde
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Keşkelerin, yüreğin tenhalarına abanmasıdır en çok
Bir serseri kurşunun hicran namlusundan sekmesidir.
Biriken yalnızlıklardan yastığa sızan kandır.
Cümle kapıların vaktin üstüne sürmelenmesidir.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Bir yüreğin aynı yerden bin kere kırılmasıdır.
Karakışta yüreklere düşen şedit bir ateştir.
Zifiri bir gecenin en tenha yerinden kanamasıdır.
Ve bir kordur uzaklaştıkça yakınımıza düşen
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Zamanın zembereğinin boşalmasıdır mâsivanın hüznüyle
Ağlak bulutları kanatan kör bir mızraktır.
Rüzgârın perçeminden tutan bir süvari...
Gecenin kalbinde demlenen çığlık suretinde bir sükuttur.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Kirpiğin çarmıhına gerilmesidir acıların
Bir yaradır gece gündüz kanayan
Evlât yetimi annelerin kulağında yankılanan çocuk sesleridir.
Sükût suretinde haykırış, haykırış suretinde sükûttur.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Can kırıklarına karışan kayıt dışı umutların kesiğidir.
Bir dervişin duasında kanat çırpan bir kelebeğin hicran kozasıdır.
Cennet(t)e açılan bir gök sofrasıdır nihayet...
Bulutların taşıyamadığını taşımasıdır kirpiklerin
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Hüzün artıklarıyla dolu eprimiş bir heybedir.
Öksürüğü tutmuş esrik zamanın kördüğümüdür.
Kader burçlarından keder burçlarına kurulan bir köprüdür.
Bir ateş böceğinin mumdan elbise giymesidir ateşten bedenine
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Bir annenin parmakları arasında solan siyah beyaz bir fotoğraftır.
Âh ve çilelerle dokunmuş, insanlığın kader ve keder heybesidir
Aklın ufuklarını kapatan bir ihtiras bulutudur.
Boğazda düğümlenen kelâmdır, bir âh kılçığıdır.
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Güneşe kuşlukta barikatlar kuranların şehrayinidir.
Dudaklarda kalan muhabbetin telvesidir.
Fecrin üşüyen ve titreyen solgun ışığıdır.
Hasrete banılan devrik bir cümledir akşam vakitlerinde
Derin bir âhtır Sarıkamış...
Paslı bir hançerdir tenha yüreklere saplanan
Sağırlaşan zamanın ağırlaşan yarasıdır.
Mehtabını yitirmiş kapkara bir gecedir.
Kâinat kitabında sırlanmış üç hecedir.
M. NİHAT MALKOÇ
89 kez okundu.