Soluğun İntiharı Şiiri

Soluğun İntiharı

1

kısmi bir oksijen soluyorum dimağımdan
etin çürümesini aratan bir koku tenim
tahta bir kapının paslı kulpu açılmıyor
kapkara karanlığın en dibi yalnızlık
parmaklarımla oynuyorum
sesim yok
unuttum aklımı
inindeyim şeyden başka her şeyin
alaca karanlığın pusu var toprağın en katı taşında
kimyevi bir azot inceldi derimde
parmaklıktan uzanan bir elin simsarı düştü gölge şeklinde hücreye
kalın bir çizginin son noktasına sığındı gözlerim
yüreğime sızan ince bir ışığın erimesi kana belenen
adın yok

2

geçmişin gri bir delikten süzülen sıkışmış çehresini eziyor umut
haftalarca siyah beyaz arasında telli bir çemberin üzerinde akıyor nefesim
sular kesik,
buz gibi bir betonun pantolona yapışan tutkalını kazıyorum orta parmağımın tırnağıyla
dümdüz bir sessizliğin ürküntüsünü tadıyor ara ara dilim
kuru öksürüğün hırıltısı bulanık
ve sönük lambaların isinde soğuk
derimde inleyen bir sesin mütemadiyen devreden iç çekişi
kollarımdan vücuda yayılan feryadın un ufak acısı da acıyor
koyu bir yalnızlıkta ölü bakışının duvarlara göz koyması gibi bir şey
külün en zayıf tozunda intihar
yer kabuğunun unuttuğu bir çanağın nöbet sızısı
bir bıçağın çentiğinde kesik
ve kurtulmayan bir hastalığın gövdeye devrilişi
ve bir akşam döşe inen bir sancının habercisi
adın yok

3

tuzun sülfürü yok etmesinden ibaret
belirsizliği bir handikabın küfünde belki
bedeni yoklayan bir virüsün aklı saf dışı bırakışında heyecan
çileli bir ağlayışın çığlığa bürünmüş hali, halsiz ve tek
şizofren kişilik çiftliğinde kayıp ikinci insan bekleyişi
ruhun gaz halinde uçuşunu arayan beden
ve bir cinayet teşebbüsü hissiz ben
mor asit lekesi, yoz bir duvarın dökülmüş kirecinde
gırtlağa yapışan sesin boğulması dili boğaza gömen
yalnızlık büküldü belinden sedyeyi tutup pasından
gitti, yalındı artık soluk kendi tekliğinde
korkak, yalnız, uyuşuk
adın yok
çıplak ayaklarını uzatarak yandı halin tufanında su
gözlerimin önünde sinsi bir heyula
görünmez gibi gelip giden sisli
sis doğdu hava öldü
kahverengi kum çamuru sol böğründen har gür solgun
sıranın son tanrı'sı aciz ve öfke kusuyor
gün heder etti yavan ıssızlığın peçesinden geçerek anı
ölü peygamberler doğuruyor putlar rahmini deşerek tapınakların
bütün kuşlar soyulmuş tüylerinden çıplak
uçuyor bulutlardan rüzgar rüzgar
saçlarımı kazıyorum suçtan uzak toprağına bakarak
istiridyeden arınmış su
oksijen çürüğü
soluk suda boğuldu
suyun intiharı
zamanı emerek intihar etti soluk
adın yok

4

unutmanın elemindeydi günü yırtan katranı usturanın
ve kemiklerin fısıltısında kahkahanın düşmesi kuyusuna yusuf'un
yolu beyaz tanelerinde öğütülmüş kör kulübe penceresi
yediveren gecenin hamağında üç yüz bin delikten ışık akar akar akar
iki süt beyazı göğsün dokunulmamış sanki
koklanmamış uçlarından memelerin
ve güneş ayrılmış ısısında
azlık var bedenimin öncesinden,
ateşe eş bir şey doğuş evrende,
klorundan sıyrılmış sodyum tası dolu ağzına kadar karanlık
acıyı besleyen bir affın acziyetinde üşüyor yatağım yastığım
siyah bir elmasın camların buğusundan silmesi iskeletin sinsi omurgasını
baş parmağımı sıkarak saklıyorum sağ avucumda
ve hiç bir şeye özenmedim ona özendiğim ona yakındığım kadar
diğer dört parmağın güvencesinde
adın yok

5

terin damlası tuzlu,
ve yedi bin metre yol eskitmiş yuvarlak bir lastiğin keskinliğini sesin mundarına dağlıyor hidrojen
sargı bezine bakmak bir mahkumun birikmiş düşlerinde
sonrasız bir yağmur taşları tepeden tırnağa yudu
eleyerek bütün dinleri ve seçkin ölüleri seçkin dinlerin ibadetinden
karar kılması sunaklara sofra kuran kumrunun postunda misafir olmaya
bayram arifesi küsmüş kara bir kızın kara saç örgüsü çekiliyor en izbe boğumundan
bar bar bağırıyor sokak kedileri barbar insanlara
ve kaptırıyor patilerini teneke mazgallara
adın yok
ölü taklidi yapıyor gece, halesini katletmeye kalkışan bir yıldızı defnediyor ay,
adın tütün


6

iki nokta arasında hiç duraksamadan azad edilmiş diğer noktadayım
hazın tortusunda kül adın
belki işten kovulmuş biri cansız
sıradan bir günün öğlesi
tedirgin kuşkusunda kaygının kendine tapan
rh pozitifin negatifi kanın pıhtısında
sığ bir dibin notasında mevsimlere başkaldırı
ilerleyen saatlerde ayak sesi anlaşılmaz tınısında ney’in
uydurma şiir, şiirsiz yazgı
ben sen hiçbir şey
pencereden sızan gaz sızıntısından muaf
özlem savrulmasında kışın boyunduruğuna kanadını kaptırmış bahar
adın yok

7

bir doğruya paralel üç çizgi
ve ivmesine konan bir sinek serzenişin
bağıl bir çözülme desem septik
daireden eşit mesafede sıcaklık
homojen bir cümlenin öznesinden patlaması
durgun göl
atardamarda zehrin özdirenci panzehire
saydam bir aynanın kalçalarını büyüten ham öfkesi
soyut bir yankı kimsesiz
izafi bir körlük
bayat bir tasın bakır yüzeyinden inerek sarı mavi katrana batırıyorum dirseklerimi
yanmış katran kokusu bitmiş
yörünge yitimi pusulada
fıçısız mahzen izi tenhada
ellerim titrerken karnımdan başıma çıkan ılık kan akışı
milyon kilo metrede hızın kütleler halinde gözden ıslak ıslak boşalması
metal bir oksit kalayı yalnızlık
ve hissizliğe her dakika binen meteor çarpması
sabit bir uğultunun kulaklarda huşu bularak gözden dışarı fırlaması
gürültülü ölüm

8

adın yok
ölüden doğdu ses
ölü doğdu adın
adın yok

//h.şahinbay//

Şiir Teması (Konusu): aşk, yaşam, ölüm

Haydar ŞAHİNBAY Şiirleri

146 kez okundu.

Soluğun İntiharı Şiiri Hakkında Yorum Yazın

Şiir hakkında henüz yorum yazılmamış.
İlk yorumu üstteki formu kullanarak yazabilirsiniz.